NFFanzine '013 25 12

18
25.12.2013 YAYIN OLUŞUMU

description

İÇİNDEKİLER... - BARDAN ADAM - SATANIC BIBLE - SOKAKLAR ŞAHİDİM OLSUN - ROCK & ROLL'UN TARİHSEL VE SOSYOLOJİK BİR FENOMEN OLARAK PORTRESİNİ SUNAN BU ESER; "ALT" VE "KARŞI" KÜLTÜRÜN TARİHİNİ YAZIYOR... (Taşlar Kimin İçin Yuvarlanıyor) - FUCK...

Transcript of NFFanzine '013 25 12

Page 1: NFFanzine '013 25 12

25.12.2013

YAYIN OLUŞUMU

Page 2: NFFanzine '013 25 12

Jack Kerouac’s latter

Page 3: NFFanzine '013 25 12

Sevgili Marlon,

YOLDA’nın haklarını alıp filmini çekmek isteyeceğini umuyorum. Kurgusu konusunda endişelenme, kitabın

yapısını nasıl filme uygun bir şekilde kısaltıp yeniden düzenleyeceğimi çok iyi biliyorum: kitaptaki birkaç doğu-

batı yolculuğu yerini tek bir seyahata bırakacak, New York’tan Denver’a, Frisco’ya, Mexico’ya, New Orleans’e

ve tekrar New York’a kadar uzun bir yolculuk. Arabanın ön koltuğundan (gece ve gündüz) yolu gösterecek olan

kamerayla çekilecek güzel sahneleri, Sal’le Dean durmadan çene çalarken kameranın yavaşça ön cama kayışını

zihnimde canlandırabiliyorum. Senin bu rolü oynamanı istiyorum çünkü (bildiğin gibi) Dean esrarkeş bir motocu

değil ama gerçekten akıllı (hatta Hıristiyan) bir İrlandalı. Sen Dean olursun, ben de Sal (Warner Bros. Sal’i

oynayabileceğimi söylemişti) ve sana Dean’in gerçek hayatta nasıl davrandığını gösteririm, çünkü tavırlarının iyi

bir taklidini görmeden hayal etmen mümkün değil. Hatta gidip onu Frisco’da ziyaret edebiliriz ya da Los

Angeles’a getirtebiliriz; hâlâ delinin teki fakat bugünlerde son eşiyle birlikte iyice oturaklı bir hayat sürüyor, her

gece çocuklarıyla İsa’ya dua ediyor… BEAT GENERATION oyununu okuduğunda bunu sen de göreceksin. Bu

işten tek beklentim, bankada kendim ve annem için geçimimizi sağlayacak bir fon alabilmek, ki gerçekten tüm

dünyayı gezip Japonya, Hindistan, Fransa vs. hakkında yazabileyim. İstediğim her şeyi yazabilecek kadar özgür

olmak, aç kaldıklarında dostlarımı besleyebilmek ve annem için endişelenmeme lüksüne sahip olabilmek

istiyorum.

Bu arada, bir sonraki romanım YERALTI SAKİNLERİ, martta New York’ta yayımlanıyor; beyaz bir oğlan ile

siyahi bir kızın aşkını anlatan modern bir hikâye. İçindeki bazı karakterleri Village’dan tanırsın (Stanley Gould

vs.). Kolaylıkla senaryolaştırılabilir, YOLDA’dan daha kolay olur.

Benim istediğim Amerikan tiyatro ve sinemasını yeniden yaratmak, spontane bir hava katmak, “durum”la ilgili

var olan önyargıları ortadan kaldırmak ve insanların gerçek hayatta yaptıkları gibi abuk subuk konuşmalarına

izin vermek. Oyun böyle işte: belli bir olay döngüsü yok, belli bir “sızlanma” yok, yalnızca oldukları gibi

insanlar var. Yazılarımı yazarken dünyaya geri dönmüş ve onu üzgün gözlerle olduğu gibi gören bir melek

olduğumu hayal ediyorum. Senin bu gibi fikirlere katıldığını biliyorum; bu arada yeni Frank Sinatra şovu da

“spontane”ye dayanıyor, ki iş hayatında da gerçek hayatta da ancak böyle yaşanmalı. 30′ların Fransız filmleri

bizim bugünki filmlerimizden üstün çünkü Fransızlar oyuncularını gerçekten serbest bırakıyorlardı ve senaristler

izleyicilerin ne kadar akıllı olduklarına dair bir önyargıyla yazmıyorlardı, ruhlarını konuşturuyorlardı ve herkes

ne demek istediklerini anında anlıyordu. Amerika’da Fransız filmleri yapmak istiyorum ama sonra, zengin

olduğumda… Günümüzün Amerikan tiyatro ve sineması modası geçmiş, en iyi Amerikan edebiyatıyla birlikte

şekillenememiş bir dinazor.

Eğer istersen, bir sonraki ziyaretinde New York’ta görüşmemiz için plan yapabilirsin ya da Florida’ya gelirsen

ben buradayım, ama bence bunu oturup konuşmalıyız çünkü gerçekten harika bir şeyin başlangıcı olacağına

inanıyorum. Bugünlerde çok canım sıkılıyor ve şu hayatta yapacak yeni bir şeyler arıyorum zaten — roman

yazmak fazla kolaylaştı, aynı şey oyunlar için de geçerli, son oyunu 24 saatte yazdım.

Haydi Marlon, mert ol da yazmaya başla!

Saygılarımla, sevgilerimle, Jack Kerouac

Page 4: NFFanzine '013 25 12

NFFanzine Uyarı!..

“Iron Man benim!”

Tekrar merhaba, ha!

Uzun süredir NOT FUN Fanzine’yi yazma isteğine

sahip değildim. Ama bu ara, aslında dün güzel şeyler

oldu. Dün, Samsun’da bir sahaf bulduk G.T.E. ile

beraber. Aslında yaptığımız şuydu, başımızı hafif

göğe kaldırarak yürümek ve arada sırada o, ‘Bak aga! Sen hiç böyle bir şey gördün

mü?’ demesinden ibaret bir şeydi. Bazı insanlarda bizimle aynı yöne doğru baksınlar

ve bir şey göremesinler diyeydi bu. Pek yemedi sanki ama o şekilde göğe bakarak

yürürken, yeraltındaki bir sahafı görmeyi başardı, G.T.E. ve oraya daldı. Ben önce pek

istekli olmasam da oraya girmeye, adam beni içeri çağrınca anladım, ne isteksiz bir

adam olduğumu. İçeride, Underground Poetix’ler duruyordu ve hepsi, neredeyse

eşsizler! (Not: Bana doğum günü hediyesi alacaksanız, Underground Poetix

alabilirsiniz ve hatta alın!)

Daha 10 gün falan olmuş orası açılalı ve bu kültürü Samsun’a getireli, diye

düşünürken, tramway’da bir Yusuf, G.T.E.’nin aldığı William S. Burroughs kitabını

gözüne kestirerek, anlamadığımız bir dille bize - en azından benim bildiğim, bir yazar

ismi söyledi. Bilmem ne De Sade. Ben sade diye okuyorum ve söylüyorum ama o,

orjinalini söyleyince konuya yabancı kaldım. Neyse! Samsun’da da Beat Generation

okuyanlar varmış. Aslında zaten hep merak etmişimdir, bu D&R’daki kitaplara ne

oluyor diye…

Ben neden bahsediyordum?

Ha! Aralık ayına tekrar çıkma ve aslında online olarak 4. sayıyı yayınlamama rağmen

basılı olan bir dördüncü veya beşinci veya 22. sayı yayınlamayı düşünüyorum. Kaçıncı

sayı olduğunun artık pek bir önemi yok bence. Sen oku, ben yazayım, fotokopi

makinası çoğaltsın, Fotokopiciler para kazansın, kağıt bitsin, ağaç kesilsin, Gezi AVM

açılsın, ODTÜ Oto Yolu’nda kaza olsun, iki kişi ölsün, bir kişi yaralansın ama ağır

yaralanıp komaya girsin, 8. Köprüye, ‘Sen hala Genç Osman?’ adını versinler ve

benim kaçıncı sayıyı çıkardığım önemli olmasın…

Her seferinde olduğu gibi, BARDAN ADAM bu seferde tekrar başlıyor ama ardına

hemen ikinci bölümü de geliyor, sonraki sayıda. Bu sefer ki başlangıç umarım son

olur. Yoksa bir türlü 22. bölümü yazamayacağım.

Gelecek sefere, daha yeni sanatçılar bulma arzusu ile…

@Cem_AKSAL

@Cem_AKSAL

Page 5: NFFanzine '013 25 12

NOT FUN

Fanzine

İçindekiler…

BARDAN ADAM

SATANIC BIBLE

SOKAKLAR ŞAHİDİM OLSUN

FUCK…

ROCK & ROLL’UN TARİHSEL VE

SOSYOLOJİK BİR FENOMEN OLARAK

PORTRESİNİ SUNAN BU ESER; “ALT”

VE “KARŞI” KÜLTÜRÜN TARİHİNİ

YAZIYOR…

Yazım yanlışı, noktalama işareti yanlışı,

bazı kelimeleri bilerek yanlış yazma,

küfür, hakaret ve benzeri durumları içerir!

Page 6: NFFanzine '013 25 12

BARDAN ADAM Bar Sakinleri… Hiçbir şey yapmak içimden gelmezken, nasıl olurda kaldığım yerden yaşayabilirim?

Jack:

- Bu gece yorgun gibisin John?

Bana yarım saat önce verdiği viskiden bir yudum aldım.

Page 7: NFFanzine '013 25 12

John:

- Kovuldum.

Jack başını salladı. Buna artık, herkes gibi o da alışmıştı. Bu arada Mike yanıma

yaklaştı.

Mike:

- Abi! Bu gece dövüş var. Benimle gelir misin?

Ona baktım. Eski bir boksöre göre çok istekli dövüşüyordu ama ben, onun kadar

istekli dövüşemiyordum, hayatla.

John:

- Kaçta?

Mike:

- 11 gibi benim dövüş başlayacak.

John:

- Tamam, gideriz!

Kaçta olduğunun bir önemi var sanki. Yine işsizim ve yine yarın ne bok yiyeceğimi

bilmiyorum.

Mike kapıya yöneldi. Arkasından seslendim.

John:

- Kaçta çıkalım?

Mike:

- Gelince gideriz işte!

* * *

12 senedir yaptığım gibi yine, kapıdan girdim ve solumdaki masalara bir göz

gezdirdim. Girişte, her zamanki gibi Mike ile tokalaştım, Marry’e doğru gülümsedim

ve Ken’in yanından geçerken, omuzuna dokunarak yerime yol aldım.

Page 8: NFFanzine '013 25 12

Viskim, uzun zamandır olduğu gibi yine hazırlanmış ve yerine konulmuştu. Elimi

pantolonumun sol cebine daldırdım ve biraz bozuk para çıkararak Jack’e uzattım.

Jack:

- Bunlar ne?

John.

- İyice kabaran hesabımın bir bölümü.

Jack:

- Hiç gerek yo…

John:

- Gerek var veya yok! Benim kafamın bugün rahat olması için al şunları.

Jack:

- Hay kafanı sikim!

John:

- Bilmukabele.

Dediğim gibi, 12 senedir bu bara gelir ve viski içerim. Sadece ilk zamanlar hesabı

ödedim. İlk senenin sonunda Jack ile dost olmuştuk ve Mike ile Ken, daha yeni yeni

bara takılmaya başlamışlardı. Marry ise benden daha eski…

Bu bara gelip içmemin tek bir nedeni var. Bu insanlarla kurduğum dostluğun bana iyi

gelmesi. Seviyorum lan bunları! Gerçekten seviyorum. Ama bana sevgi nedir diye

sormayın, çünkü size verecek hiçbir cevabım yok.

Bir barman, bir pezevenk, bir boksör ve bir gizemli kadın. Bu barın ahalisi böyle ve

ben, gelip her akşam onların hayatlarından kesitler alıp, evimin yoluna gidiyorum.

Girişten sol taraftaki 2. ve 3. masalarda, sırayla, Marry ve Ken oturur. O masalar,

onların tapulu yerleridir. Tıpkı Mike ile benim yerlerimiz gibi. Mike, girişten sağ

tarafta kalan barın, kapıya yakın en ucunda oturur. Bense, diğer en uçta.

Bu noktadan herkes ve her şey çok iyi görünüyor. Her kelime çok net anlaşılıyor.

Benim o bardaki görevim gözlemleyicilik. Mike’ın görevi ise, bodyguardlık. Küçük

bir kavga sinyalini alıyor ve süzgecinden geçirip herifleri, kapı dışarı ediyor. Ken,

dediğim gibi pezevenk. Her gelişinde farklı bir orospuya iş veriyor, onları müşterisi

hakkında bilgilendiriyor ve bazen sadece kendisi gelip, bizimle takılıyor. Marry ise,

Page 9: NFFanzine '013 25 12

işte o büyük Pandora’nın Kutusu. Jack; Marry için, içinde büyük bir öfke taşıdığını ve

birçok şey söylüyor ama bunun ne kadarı doğru biz bilmiyoruz. İlk geldiği zamanlar,

ankesörlü telefondan birini arayıp, küfürler sarf ediyormuş. Bunu Jack diyor, ben

bilmiyorum. Şuan Marry, sakin bir biçimde, belki içinde fırtınalar eserek, votkasını

yudumluyor.

Bunca senedir bu bara gelişim ve Jack ile kurduğumuz dostluk, birbirimizi iyice

tanımamıza vesile olmuştur. Jack, beni kapının küçük penceresinden görür görmez,

viski bardağını yerime koyar ve ben kapıdan girince, o bardağa viskimi doldurur.

Bende yerime geçer ve onun gözlerinden, yine Di ile kavga ettiğini anlarım. Ne zaman

kavga etseler Jack, gece yürüyüşlerine çıkar ve Di, işe gidene kadar eve gitmez.

Jack bu sefer tercihini Mike’tan yana kullanarak dün akşamki kavgayı anlatıyor.

Jack:

- Kafama vazo fırlattı. Hem de en sevdiği vazoydu.

Mike:

- Hadi ya! Önceden bu kadar şiddetli geçmiyordu kavgalarınız değil mi?

Jack:

- Evet Mike! Sonra da, en sevdiği vazonun benim yüzümden kırıldığını söyleyip,

ağlama krizine girdi.

John:

- Sende kadına istediğini ver abi.

Jack:

- Abi, bebeklerden nefret ederim. Biliyorsun! Nasıl bunu söylersin?

Mike:

- Bak Jack! Ben yetimhanede büyüdüm. 17 yaşıma kadar oradaydım. Andre gelip beni

oradan çıkarmasaydı, ben şimdi koğuşta Johnny Cash dinliyordum…

John:

- Dövüşte bir adamı öldürmekten hapishanede ve parçanın adı da, Folsom Prison

Blues.

Mike:

- Evet! Nereden bildin?

Page 10: NFFanzine '013 25 12

John:

- Abi, o zamanlar dövüştüğünü sen anlatmıştın. Zaten Andre’de bu özelliğini keşfedip

seni bir salona sokmamış mıydı?

Mike:

- Ne zaman anl..

Jack:

- Siktir edin şimdi boksu, Adre’yi! Devam et sen Mike! Ne demeye çalışıyordun?

Mike:

- Tamam, sakin ol abi! Demek istediğim, sen bebeklerden nefret ederken, Di bir çocuk

istiyor.

John:

- Evet, anladım!

Jack:

- Kes lan sesini! Adamı bölüp durma. Devam et Mike!

Mike:

- Gidip yetimhaneden neden, 5 veya 6 yaşlarında bir çocuk almıyorsunuz Jack? Bir

bebekten daha az sorun çıkarır ve Di’nin de dırdırlarını keser.

Jack bir süre dondu. Öylece, bara dayanmış ve pür dikkat Mike’ı dinler halde bekledi

ve bana baktı.

Jack:

- John!

John:

- Evet?

Jack:

- Bunu bana neden daha önce söylemedin?

John:

- Di’nin hep kendi çocuğunu istediğini düşündüm ve açıkçası, yetimhaneler pek

aklıma gelmiyor.

Page 11: NFFanzine '013 25 12

Mike:

- Evet! Yetimhaneler, insanların pek aklına gelmez. Değil mi Jack?

Jack:

- Bu, gerçekten benim başımı ağrıtan bu kadını susturur bence. Mike, John ve tüm bar

sakinleri, bu gece içkiler benden!

Tüm barda bir an yankılanan bu ses, barı şölen alanına çevirdi.

Biz bu konuşmayı yaparken, Kan’de orospuya işi anlatıyordu. Konuşmanın başını

kaçırmış olsam da duyduklarım, bizim yaşlı Oldman hakkındaydı.

Ken:

- Oldman vahşi bir adamdır. Sanki, 14.000 yıllık bir mağara adamı gibi.

Orospu:

- Nasıl yani?

Ken:

- Sadisttir, pistir! Bu adamın çok değişik seks tecrübeleri vardır ve her defasında, hep

bir üste çıkarak, daha fazla zevkin peşinde koşmaktadır.

Orospu:

- Neden beni bu adam gönderiyorsun? Ya bana bir şey yaparsa?

Ken:

- Ben, zamanında Oldman ile anlaşmıştım. Kesip, biçmek yok diye ama en kötü, seni

dövebilir. Ve aslında böyle bir şey olsun istemem.

Orospu:

- Dalga geçiyorsun değil mi? Yani yaşlı bir moruğun beni dövmesine izin mi

veriyorsun?

Ken:

- Adam her ne kadar diğerlerinden değişte olsa, sonuçta cebine giren para, diğerlerinin

üç misli oluyor ve bunca şeye değiyor.

Orospu:

- Üç misli mi? Vay! Zengin bir herif mi bu Oldman?

Page 12: NFFanzine '013 25 12

Ken:

- Sana ne? Sen sadece işini yap!

Görüyorsunuz işte! Hepsinin derdi farklı, hepsi farklı kafalarda.

Marry, senin neyin var peki? Ne zaman bize derdini anlatacaksın?

Kalamış Parkı/Kadıköy

Belki de uyumamamın nedeni işte bu!

Hapsolmak, geceye hapsolmak ve bir

kaçış yolun yok!

Pencereden bakıyorum ve karanlık.

Halbuki, bu ne zıtlık?

Dışarda bir hayat, karanlığa oranla çok

canlı bir hayat.

@Cem_AKSAL

Page 13: NFFanzine '013 25 12

7

4

KİTAB-I MENTE

KAAN ÇAYDAMLI + METE AVUNDUK

APRİL YAYINCILIK

Page 14: NFFanzine '013 25 12

SATANIC

BIBLE A. DOKUZ ŞEYTANİ İLKE…

I. Şeytan teslimiyeti temsil eder, mahrumiyeti değil!

II. Şeytan yaşamsal var oluşu temsil eder, ruhani boş

hayalleri değil!

III. Şeytan lekelenmemiş bilgeliği temsil eder,

riyakârlıkla kendini kandırmayı değil!

IV. Şeytan hak edenlere karşı iyi kalpli olmayı temsil

eder, nankörlere harcanan sevgiyi değil!

Page 15: NFFanzine '013 25 12

V. Şeytan intikamı temsil eder, öbür yanağını

çevirmeyi değil!

VI. Şeytan sorumluya karşı sorumluluğu temsil eder,

psişik vampirler için kaygılanmayı değil!

VII. Şeytan, insanı, dört ayak

üzerinde yürüyen bir diğer

hayvan olarak betimler! Bazen

onlardan daha iyi, genellikle

daha kötüdür ve “ilahi ruhsal

ve zihinsel gelişimi” yüzünden

en tehlikeli hayvan haline

gelmiştir!

VIII. Şeytan bütün sözde günahları temsil eder çünkü

hepsi fiziksel, zihinsel ya da duygusal hazza sebep

olur!

IX. Şeytan, kilisenin şu ana kadar sahip olduğu en iyi

arkadaştır, çünkü yıllardır etkin olmasını

sağlamıştır!

Page 16: NFFanzine '013 25 12

Sokaklar Şahidim Olsun…

Klasikleşmiş “Traditional Oi!” müziğini daha hareketli “Street Punk” ile

karıştıran ve kendi yorumlarını katan grup bugüne kadar şehir içi ve şehir

dışında sayısız konserlerde yer almıştır... Türkçe sözlü beste çalan “AYILAR”;

ezberci sistem karşıtı, kalıplaşmış, kitaplardan ve dergilerden alınmış temalar

içermez. Kendilerine ait ‘1’ tavır ve anlatım tarzına sahiptirler. Sokakların sert

ve çiğ havasını sözlerinde ve müziklerinde hissettirirler.

Skinheadler her zaman antifaşist olmalıdır!

Vokal/Gitar:Murat Yılmaz

Vokal/Gitar:Alican Şalt

Bass/B.Vokal:Kıvanç Künk

Davul/B.vokal:Cihan Dündar

SMASH FASCISM!

https://www.facebook.com/TheAYILAR

Page 17: NFFanzine '013 25 12

Rock & Roll’un tarihsel ve sosyolojik bir fenomen olarak portresini sunan

bu eser; “alt” ve “karşı” kültürün tarihini yazıyor…

20. yüzyılda ulus-devlet örgütlenmeleri barışa sahip çıkma konusunda sınıfta kalmıştır.

Devletler tebaalarını savaştan savaşa koşturarak modernizmin vaat ettiği kişi

özgürlüklerini de baltalamıştır. Bu durum, kavramların kendi içeriğiyle yer yer

çatışmasını gözler önüne sermiştir. Donald Walters’ın dediği gibi:

Barıştan bahsediyoruz, ama barışın; öfkenin,

korkunun ve şüphenin doğal bir sonucu olamayacağını

da biliyoruz… “Özgürlük” diye bağırıyoruz;

ama bu ideali, diğer insanların bizimle

tamamen aynı -ama sadece aynı- olma özgürlüğü

ile bir tutuyoruz.*

Özgürlük modern toplumda farklı olmamaktan, kenarda yer almamaktan geçen bir

kavramdır. Özgürlük marjinal bir kültüre, inanışa, dile veya jargona ait olmayanların

hakkıdır. Marjinalliklerin odağa yaklaştırılması özgürlük alanının genişlemesini

paralelinde getirmektedir. Modernizme göre toplumlar ve topluluklar yekpare bir

kültürün etrafında Aydınlanma anlayışı doğrultusunda yerini almalıdır. Ayrıca

modernizm köleliğin sadece ambalajını değiştirmişken mahiyeti, doğası tüm

acımasızlığı ile sürerken bireyi eskisi gibi toprağa değil, ama makineye bağlı hale

sokup üstüne üstelik onu yeri geldiği zaman devletlerarası kapışmalarda modern

devlete bağlı bir vatandaş olduğu için diğer insancıklarla savaşmak zorunda

bırakılırken modernizmin özgürlük idealinden ne kadar söz edilebilir? Özgürlük,

eşitlik kavramlarıyla süslü modernizmin ışıl ışıl kavramı olan Aydınlanma, o halde

bakıldığı yere göre değişebilen bir içeriğe sahiptir. Angela McRobbie aydınlanma ve

özgürlük kavramları arasında ilişkiyi net koymuştur.

Mantık, İnsanlık ve hatta eşitlik “tahakküm

kurucu” aydınlanma kavramlarıdır. Bazılarını

aydınlatmak birçoklarını denetim altına almak

demekti…**

*J. Donald Walters, Modern Düşüncenin Krizi | Anlamsızlık Sorununa Çözümler, çev.

Şahabettin Yalçın, İstanbul 1995, s. 15 - 16.

**Angela McRobbie, Postmodernizm ve Popüler Kültür, çev. Almıla Özdek, İstanbul

1999, s. 18.

(Taşlar Kimin İçin Yuvarlanıyor? - Önder Kosbatar / syf. 65 - 66 | AltıKırkbeş Yayın)

ISBN 605 - 5532 - 57 - 3

Page 18: NFFanzine '013 25 12

FUCK - FUCKING - FUCK OFF - FUCK

YOU - FUCKING JESUS CRIES - FUCK

THE POLICE - WHAT THE FUCK -

FUCK THE SYSTEM - MOTHER

FUCKER - FUCKER - FUCK THE AKP -

FUCK THE RTE